25 Ocak 2017 Çarşamba

Norveç’in Paris’inde Kış Uykusu


Panorama - Tromsø Havalimani
-  Anne ben iki gunlugune kuzeye gidiyorum.
-  Hayirdir oglum?
-  Hiic oylesine gezmeyee. Bi de bir film festivali var iste.
-  Ne isin var oglum bu sogukta oralarda!!!
-  Bu memlekette heryer soguk be Anne! Ha biraz fazla olmus ha biraz az...ne fark eder..

“Ka du flire av?” dedi arkadasim yanindaki kiza. Günebakan çiçeği gibi cevirdim kafami gayri ihtiyari, arkadasimin dudaklarindan dokulen kelimeleri seçebilmek icin. Guya Norveccem baya iyi. “Hva ler du?” diye bildigim, ne guluyorsun anlamina gelen cumle, 1737 km kuzeye gelince oldu mu sana “Ka du flire av”! “Neye culeysun usagum” deseydi Karadenizli bir amca, Türkçeyi Istanbul’da Erasmus yaparken ogrenmis Estonyali bir kiza, o da evrilirdi herhalde bir günebakan çiçeğine, diye dusundum sonra. Allahtan herkes Ingilizceyi sular seller gibi konusuyor yoksa sora sora Bagdat yerine Isvec-Finlandiya aktarmali Sibirya’dasin. 

Troms adasindan anakaraya bir bakis
Gecen haftasonu,  Turkiye’den de 5 filmin gosterildigi Uluslararasi Tromsø Film Festivaline iştirak etmek için Norvec’in Paris’i, Arctic bölgenin güzide sehirlerinden Tromsø’ye gittim. Hani surdan sura da degil, ucakla Oslo’dan iki saat daha kuzeyde. Festival tabi isin bahanesi.. diyordum guya. Kuzey isiklarini gorurum hevesi de var tabi icten ice. Film gösterimlerinin yapıldığı salonlar arasinda ‘deli emin gibi’ mekik dokuyan Norveçlileri gorunce fikrim degisiverdi. Van'ın Gevaş ilçesine televizyonun gelisini davul-zurna-halay ucgeninde kutlayan bir Vizontele kafasi kadar olmasa da, baktim millet ciddi ciddi bir bayram havasinda; festival var komsular haydi..herkes disarda, yemekte, gezmede, tozmada. Sonradan idrak ettim isin ehemmiyetini, belediye bedava ücretsiz otobus seferleri filan koymus venuelar arasina o kadar. 

Malum kışlar cok uzun Tromsø’de. Tabi, her yer bembeyaz. Daglar denize paralel ..diye daha fazla bir tasvire giremiyorum zira, aşure gibi bir coğrafya. Ortada bir ada var, nüfusun çoğunun üstünde yasadığı, bir köprüyle anakaraya bağlanıyorsun, diger bir kopruyle de baska bir kara parcasina geciyorsun, bir kaç tane de tunel var onlar neyi nereye bağlıyor bir malumatim yok acikcasi. Game of Thrones’daki Duvardan (The Wall) sonrasi gibi dusun, en az 3-4 sezon alir tam krokisini cikarmak.  

Iste bu çetrefilli coğrafyada, soğuk ve karanlik donemin en buyuk etkinligi olan Noel’den sonra, ocak ayinda festival hizir gibi yetisiyor insanlarin imdadina ve insanlar yeniden bir araya gelme imkani buluyor. 'Kış uykusunun en guzel ruyalarindan biri bu’ diye tasvir ediyor arkadasim etkinligi, 26 yildir duzenleniyormus. 'Haftaya da müzik festivalimiz var' diyerek gülümsüyor. Kışın olumsuzluklarindan şikayet etmeden. Neyse yüzlerce filmin gosterildigi hafta boyunca Arabistan’dan Letonya’ya, Hindistan’dan, Izlanda’ya muhtesem bir yolculuga çıkıyor insanlar. Çoğu Norveçli, başlıkta Orhan Pamuk gectigi için, Orhan Pamuk'a Söylemeyin Kars'ta Çektiğim Filmde Kar Romanı Da Var filmine yönelse de ben Abluka filmi ile yakalıyorum memleketten gelen havayı soluma fırsatını. Yakalamaz olaydim, o neydi oyle ya. Cok agir bir hikaye abi, ki Norveclileri dusunemiyorum bile. Arada arkadaslar bana bakiyor, görüyorum goz ucuyla: omuz silkerek ne kadar ‘sanat filmi bu sanaaaat’ mesaji vermeye calissam da yok kurtulamadim, filmden ciktik bin tane soru sordular. 

Festival afisi
'Bence Festivalin en iyisi bu abi' sesleri yukseliyor balık halinde balık dili toplayan çocukların öyküsünü anlatan, Tungeskjærerne (dilin donmedi di mi :) bosver!)  filmi için. Ben bunu bir daha izlerim diyor arkadaşım, Fransa- İzlanda ortak yapimi The Together Project filmden çıkarken. Nitekim cok dolu bir festivaldi, sonradan öğreniyorum iskandinavyanin en buyuklerinden biriymis. Yaklasik yetmis bin ziyaretcisi varmis gecen yil. 

Aksam yemeginde arkadaşımın yakin arkadaşları ile eski ve meshur bir Tromsø restaurantinda bulustuk. On kişilik bir gurubuz. Her biri gozlerinin ici gulerek icten bir sekilde hosgeldin dedi, iceceklerimizi soyledik. Daha cok yerel yemeklerin agirlikli oldugu menuden konusurken, bir ara baktim dudak ucuyla gulumseyerek beni kesiyor millet, acaba hangisini secicem diye, zira menude agirlikli olarak şırdan-bumbar-kokorec vari,  balığın eti disinda geri kalan uvuzlarindan yapilmis, yemekler vardi. Tabi bilmiyorlar denizden babamin ayagi ciksa yerim. Yine de balık ciğerinden bir catal almadan once yani basimda hazir ettim birayi. Restaruanta gelen giden bir birine selam veriyor, hal hatir ediyor, bir ara arkadasimin abisinin eski kiz arkadasi ile tanistirildigimi hatirliyorum, oyle samimi bir ortam. Sanki karşıki daglarin arkasi kuzey kutbu degil de, Mihalıççık Belediyesi.  

Festival yemek sohbet derken geceyarisini gecerekten eve vardik, hemen oyle giremedik tabi, once dis kapinin onunde biriken kari guzelce bir kürüdük, kapiyi acabildikten sonra, ben bi de giriste evin zeminine isitma sistemi doseyen iscilerin olmuslerini yad ettim, Allah sizlerden razi olsun diyerekten, malum ayaklar buz kesmis, Sivassporun stadyumunda idmana cikan Adana Demirsporlu futbolcular gibi sicak zemine basinca, bes saniyelik bir magnum reklami akti, reklami gectikten sonra anca girebildik iceri.

Yatmadan once arkadasim, annesinin ordugu yun coraplardan birini uzatti, gece usumesin ayaklarin dedi, sagolsun cok dusunceli. Tabi nerden bilsin, o yattiktan sonra girise astigim kapşonlu montumu geri giyip oyle yaticam. Salonda ısıtma sistemi olarak ufo benzeri bir alet var, o da zeytin çekirdeklerinden  taze kahve cekiyormusscasina sesler cikartiyor. Kapattim, donarim daha iyi. Bir taraftan giris zeminindeki ısıtma sistemi ‘geell geelll buraya uzaaan’ diye cezbetse de salondaki kanapeye kivrildim. ‘Sogugun insan bedenine cok iyi geldigini’ defalarca vurgulasa da arkadasim, ikna etmekte bir hayli zorlandim tabi Mersinde dunyaya gelen bedenimi o odada uyumaya. Derken dalmışım öyle. Gece bir ara anacazimin sesini duyar gibi oldum, 'Ne isin var oglum oralarda!!!!' diyordu.

Sabah..Mumya gibi yattigim pozisyonda actim gozlerimi, Doktor House’un sesi geliyor bir yerlerden, boyle kadife bir ses, sonra taze kahve kokusu algiladi beynim, pencereden disari dogru baktim.. bembeyaz bir dunya..öldüm sandim once bi... arkadasim erkenci, kahvemizi koymus, radyoyu hafiften acmis...deliksiz uyumusum ama..

'Pencereden Kar Geliyor'
Ne zaman Oslo dışında bir Norveç sehrine gitsem, insanlar misafirperverlikte birbiriyle yaristigindan midir, ilk cumlede aslen nerelisin diye sormadiklarindan midir, yatarken yun corap giydirdiklerinden midir nedendir bilmem, Norveç’i bir baska seviyorum.

Bacchus, Oslo Subesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder