27 Ocak 2014 Pazartesi

İnsanlar normal değil. - Folk e jo ikke vanlige.


Bugün Norveç'teki ilk seminerime gittim Sogndal Üniversitesi'nde. Sosyal bir konu işlendi, kürtaj. Ana tema kürtajla müdahale edilen bir insan hayatının ileride de bir şekilde değişebileceği. Dünyada cinsiyeti beğenilmediği için, ailelerim sorumluluk alamadıkları için ya da sakat olduğu tespit edildiği için kürtaj yapılan bircok doğmamış bebek var. Doktorlar gerçekçi, politikacılar ekonomik, çevre kültürel yaklaşırken kürtaj sonrası annenin psikolojisi ne yönde olmalı? Tiyatro gösterisiyle başlayan seminerde kısaca bu konu işlendi ve bu bölümde sakat doğma durumu bulunan bebeğini aldıran anne cenazesiyle başbaşaydı.

I dag har jeg vare i en seminar første gang i Norge (Høyg skule i Sogndal). Emne var det om abort. Mange som rundt verden aborte grunn av kankje liker ikke kjønn, eller kommer a født skadelig et barn eller oii dei hadde ikke bestemt seg likevel om et barn. Legene tenker realistik, politikar tenker ekonømisk, rundt familie tenker kulturel men hva om mor da? Korleis hun blir etter sitte med bitte liten grave..



Yukarıda 36 yaşında normal bir Norveçli kadın tarif edilmiş, evli, muhtemelen iki çocuk sahibi, üniversite bitirmiş, evi var, ekonomisi oturmuş, kiliseye üye, işi var, evi kendi temizliyor, okulda başarılıydı vs vs. Ama bütün bunların insani değerlere yetmediği, böyle bir annenin sosyal baskı yüzünden yaptığı kürtaj sonrası duygu ezikliğini toplumun gideremeyeceği ima edildi.




İkinci bölümde, üniversitedeki iki ögretim görevlisi ailesinde yaşamış ve vefat etmiş iki özürlü hakkında bilgi verdi ve kıyasladı; bu zamandaki imkan o zamanlar olsaydı belki hala yaşıyor olacaklardı. Ve hoşuma giden bir cümle geldi, çocuklar (insanlar) ne ve nasıl olurlarsa olsunlar eşit karşılanmalı.

To som høgskulelaerer har fortalt history fra familien sin og da kom en setningen som jeg likte 'alle barn trenger velkommen hvem de er'..

Ve son bölümde tekerlekli sandalyedeki bir genç sözü aldı. Aktif futbol oynayan ve hayali ABD ligi olan bu genç, aşırı sırt ağrılarıyla başlayan şikayetinin ummadığı ciddiyetteki bir ameliyatla son bulması sonucu bu durumda olduğunu anlattı. Tabi ki özürlü sınıfına giren genç sistemin kendisini dışlamasına izin vermemiş ve kendine yeni bir rota çizerek yeni hayatına adapte olmuş.

Slutten var det en futbol spelar har fortalt om livet sitt. Han var aktif futbol spelar, bgynnelse vonte ryggen slutte med en alvor operasjon og hadde ikke et bein lenger. Likevel gikk ikke seg opp. 'Skulle jeg gjøre som system vil eller som jeg vil?' sa han og svarte, 'Jeg har bestemt over meg og gikk ikke opp!'. Sa, nar du har en skadelig baby i magen din du bestemmer at du vil ikke ha den, hva skal du gjøre nar ungan din faar en skade i sann mote? Hvem sa vanlige eller hvilken kunnskap bestemmer over den? Hva er grense? Hvem sa tegner den grensen? Har mange spørsmaal nar mennesker har saann type kategorier. Nei tror folk e ikke vanlig..

Futbol olmasa da spora devam..


Seminerin adı 'İnsanlar normal değil'di. Bir tarafta 'diğerleri' diye adlandırılan ve daha anne karninda önü kesilmeye çalışılan 'özürlüler' bir tarafta ise 'normal' doğan ama yine 'özürlüler' sınıfına sokulan insanlar. Evet gerçekten normal değiliz! İnsan hayatına ne hakla hangi kurallarla sınıf tayin ediyoruz?

Ve kısa bir notla geçtiğimiz hafta olan ilginç bir yangından bahsetmek istiyorum. Bize yaklaşık iki saat ileride Laerdal adında bir yerleşim yerinde gece saat 22.30 sularında bir yangın çıktı. Yangın rüzgarla resmen seçtiği evlere atlamış gibiydi. Çünkü bir ev yanmış kül olmuş ama dibindeki ağaç ve ev yanmamış! Başka mahallede bir ev yanmış ama gene dibindeki odunluk sapasağlam ve en ilginci de kimsenin yara bile almadan kurtulması (tabi ki çok şükür). Allah'ın işi demekten başka birşey gelmiyor elimden.. Fotoğraflarda çok net değil ama iki örnek..



22 Ocak 2014 Çarşamba

Bergenstesten nedir? İleri Norveçce dil sınavı


Norveç'e geldiğinizde normal basit dil dersi alıyorsunuz ve sınavı gecmek durumundasınız. Zaten geçemediğiniz sürece günlük işlerinizi tek başınıza yapamıyorsunuz demektir. Peki geçtiniz daha da ilerlemek istiyorsunuz, mesela eğitiminize devam etmek istiyorsunuz (yüksekokul eğitimi), iş yerinize sunmak istiyorsunuz geçer belgenizi ya da keyif bu ya bi de böyle bir belgem olsun diyorsunuz. O zaman 'Bergenstest' bu sınava girmek zorundasınız :-) Yani şu İskandinav ülkeleri hep birbirine torpilli de (İsveç ve Danimarka'dan bahsediyorum) bu ülkelerin dışından gelen herkesin bu sınava girmesi şart..

Nar mann kom til Norge de faar en vanlig norsksprakkurs og ma ferdig med eksamen fort som mulig slik at kan klare sjølv med daglig liv. Men hvis du vil videre utdanning eller bruk pa arbeid plass da ma du ta Bergenstesten. Men hvis du kom fra Sverige eller Danmark da trenger du ikke.

Sınav, senede dört defa (ocak, nisan, temmuz, ekim aylarında) ülkenin belirli merkezlerinde yapılıyor. Ben de şansımı denemek için ocak ayını tercih ettim. Bana en yakın Bergen olduğu için de burayı seçtim (yakın dediysem o da 4-5 saat, hele giderken şu Avrupa'nın en uzun tüneli -24.5 km- de bu yol üzerinde nerdeyse gün ışığı görmeden sür Allah sür).

Bergenstesten gar fire ganger per ar og bare noken i stor sentrum. Jeg ville prøve i januar og tok naermeste plass, Bergen (jeg sier men mener ikke naerme, det er 4-5 timar a kjøre og verste at mann maa kjøre mest i tunnelen).

Sınav yazılı ve sözlü olarak iki bölümden oluşuyor. Yazılı toplam 5 saatçik! Arada da yarım saat ara, sözlüsü ne kadar göriciz.. Çünkü hepsi aynı gün olmuyor. Yazılı kendi içinde 5 bölümden oluşuyor, ilki okuma-anlama, size üç farklı konuda yazı veriliyor her biri onar sorulu bunları cevaplıyorsunuz. İkincisinde 25 adet kısa dialog dinliyorsunuz ve her birinde ne ile ilgili konuşulduğunu gerekli şıklardan işaretliyorsunuz. Üçüncüsü, bir röportaj dinliyorsunuz iki defa ve konuyu 3. ağızdan anlatıyorsunuz, bazı anahtar kelimelerin de mutlaka geçmesi gerekli..

Eksamen er muntlig og skriftlig. Skriflik er bare 5 timar! Tror ikke muntlig kommer a blir samma, vi far se. Skriftlig innholder fem del. Først du leser tre tekst og svara ti spørsmal kvar sin. Andre, hører du 25 samtale og krysser du av riktige svar, tredje, hører du en intervju to ganger og skriver du en referat..

Ve ara :-) Sınav bilgileri arasında yiyecek getirin diye boşa dememişler ne kantin var açık ne de yakında bir kafeterya. Yani bir sürü de insan vardı sınavda insan oraya iki masa atar çay kahve satar ne tokgöz bu Norveçliler :-)

Og yes pause :-) Eneste dei manglet kaffi og te. Det var mange konditar men ingen kantina eller naerme kafeen. Hehehe tror derfor har de skrivet i informasjon at alle ma ha meg seg mat og drikke, ikke verst :-)

Neyse girdik gene son etaba. Bu sefer 30 cümle yaz bakalım farklı şekilde ama aynı anlamda, çevir yanmasın yani :) Ve son bölüm, iki konu veriliyor birini seçip kompozisyon yazıyorsunuz yaklaşık 350 kelimelik. Ve ben beynim döndüğü için saçmalamaya başladım ilkokul seviyesinde hiç de içime sinmeyen birşeyler karaladım, kelime sayısı tamam ama anlatım seviyesi düşük oldu sanırım. Böylece bir deneyim daha edindim geçemem diye düsünüyorum ama en azından ne olduğunu denemiş oldum.

Da det kommer siste episode. Her er 30 setninger, ma du skrive foskjel men med samma meningen. Og sist men ikke minst du far to oppgave og velger du en og skriver du tekst ca. 350 ord med din egen mening. Ja ja eg blitt trøtt og tror siste var litt tapelig. Likevel det er god erfaring og hvis jeg far ikke bestat eg er klar for neste gang.

Bergen'e her gittiğimde mutlaka birşeyler oluyor ve ben tarih kokan bu şehri bir türlü gezemiyorum. İşte çekebildiğim bazı kareler.

Hver gang nar jeg i Bergen noken skjer og eg kan ikke ga pa tur innen sentrum, ja ja likevel her er noke bilde av fantastike byen.






Arka sokaklarında birçok müstakil tarihi evler var, kendimi bir an İzmir'de hissettim :-) Kar olmadığına bakmayın hava birden soğudu burda şu an -7 derece.. Sevgiler..

Bergen har mange fin huset som historik, akkurat som min by er İzmir. Det ser ikke ut snø men det blitt veldig kalt na, - 7 grader, helsig..

14 Ocak 2014 Salı

Misafirlik :)

Bugün kafede çalıştığım zamanlardan tanıdığım arkadaşlarımla buluştum, Marie ve Sigrid! Birbirinden tatlı bu bayanlarla bütün gün hoş sohbet, yeme içme derken sanat becerisi yüksek olan Sigrid'in çalışma odasını ziyaret ettik. Takı, boyama, dikiş ne ararsanız var. Üretkenlik bu olsa gerek..

I dag jeg har vare besøk hos vennene mine som heter Marie og Sigrid. Vi har godt skravlet hele dag, spiste god mat og har set arbeid romme av Sigrid! Hun er veldig flink med handarbeid og kreativ syns jeg. Hun lager smykker, maler, sy og masse vis..


Cam boyaması - Mala glass




Bu uzun boncukların kağıttan yapıldığına inanbiliyor musunuz! İncecik sarıldıktan sonra özel bir tutkalla yapıştırılıyor ve yine özel boyanıyor.

Dette laget av bare papir! Rulle samme sa tyn, lime og mala. 


Kurumaya bırakılmış boncuklar - Dei skal tørke seg
Jostedal nehrinde tutulan somon balığı, 17 kilo civarında ve bunu ölümsüzleştirmek için dolgusunu yaptırmışlar. Balıkçılık sporu çok yaygın Norveç'te.

De som fanget lenge siden i elva, 17 kilo laks. Fisking er veldig populer i Norge.




Ve eve dönme vakti. Geçtiğimiz günlerde bahsettiğim artı dereceler bitti ve hafiften kar yağmaya başladı geçen hafta. Bir kare eklemeden geçemedim.

10 Ocak 2014 Cuma

Havregrøt - Yulaf ezmesi lapası

Noel ve yeniyıl tatilinden sonra biz yine Lucas ile iş hayatımıza geri döndük. Sabah zifiri karanlığa uyanmak, mis gibi kızarmış ekmek kokusu ve çay.. Benim klasik vazgeçemediğim kahvaltı tadı. Bu arada hava burda kışın 9.30 civarı aydınlanıyor..

Etter jul og nyttar ferie jeg og Lucas bgynte rutinen var igjen. Vakne til mørk morgen, deilig riste brød og te.. Den er perfect frokost stemming eneste jeg kjenner for vinter tid! Pa vinter tid om morgen det bgynne bli lys rundt kl.9.30 i Norge..

Noel'in ağır yemeklerinden sonra bu hafta türk yemekleri yaptık işten geldiğimizde. Norveçliler çok öğünlü bir beslenme yapıyor. Sabah saat 7-8 civarı kahvaltı, saat 11-12 öğle yemeği denilen 'lunch' (kahvaltı tarzı hafif şeyler yeniyor genelde), saat 16-17 civarı normal akşam yemeği, saat 19 civarı da yine kahvaltı tarzı akşam atıştırması yeniliyor. Bu atıştırmaya genelde çocukların sevdiği 'grøt' denilen lapa da ekleniyor. Bizim sütlaça benzeyen az şekerli 'risgrøt' denilen pirinç lapası bunlardan biri. Diğeri de ve en kolay hızlısı yulaf ezmesiyle pişen 'havregrøt'.. Çok eskilerde bu yulaf ezmesi lapası kahvaltı olarak da yeniyormuş. Hatta bazen özellikle yaşlılar halen kahvaltı öğünü olarak 'havregrøt' yiyor :) (Norveç alfabesindeki 'ø' okunurken 'ö' ile aynı sese sahip.)

Sa lenge vi har spist tungt mat pa hele ferie tid denne veka har vi tilbake til tyrkisk mat. Nordmen spiser litt og ofte pa daglig. Om morgen er det frokost kl 7-8, det er lunch kl 11-12, det er middag kl 16-17, og kveldsmat rundt kl 19 (liktsom frokost). Ofte ungana liker seg en type mat som het 'grøt' pa kveldsmat. Den har mange forskjellige type. Det er 'risgrøt' med mindre sukker som vi har 'sütlaç'. Eller 'havregrøt', som tar korte tid a koke. Havregrøt var som frokost mat pa gammal tid ogsa. Enna noken folk spiser havregrøt som frokost :) (Pa norsk alfhabe som har 'ø' nesten samme lyd som vi har pa tyrkisk 'ö' )

Yulaf ezmesi lapası sütle ile kısık ateşte kaynatılıyor (1 ölçü yulafa 2 ölçü süt), pişen lapaya göz kararı biraz tereyağı, şeker ve isteğe göre tarçın eklenerek ılık yeniyor. Bebeğinize alternatif ve besleyici bir öğün, benden demesi..

Her kan du ogsa prøve a koke havregrøt. En gange havre og to gange melk, koker du sakte og smak med smør, sukker og kanel. Den er veldig gode og helse for smabarn maltid..




6 Ocak 2014 Pazartesi

Leni'nin vaftizi - Dåp til Leni :)

Bu aralar ne bu aktivite maşaallah neyse aman nerde hareket orda bereket. Bugün de ben deniz arkadaşım Anne Merethe'nin kızının vaftiz yemeğine yardıma gittim. Ben ve bir arkadaşı daha Elin ikimiz mutakta servis yaptık..

Den dagene gikk veldig aktif men ganske greit for meg. İ dag eg har hjelp til en vennen min som dei hadde dap selskap i ungomskolen. Det var meg og Elin som vare i kjøkken og servert mat..

Norveç veya Gaupne diyelim burdaki bu sistemi seviyorum. Yemek okulun toplantı salonunda oldu. Bu tarz halka açık yerler var ve siz burayı kiralıyorsunuz. Neyin nerde olduğu mutfakta dolap kapaklarında yazıyor. Birgün önceden gidip masa ve sandalye düzenlemesini yapıyorsun istediğin gibi ev sahibi olarak. İster okuldaki malzemeleri kullan istersen kendinden süslemeleri yapıp hazırlıyorsun. Kendi işini kendin gördügün için hem ekonomik hem de kontrol sende. İşte düzenlenmiş masalar ve oturum şekli..

Jeg liker sann system som Gaupne har. Selskap var i skolen. Du leier sann type plass, kommer du dagen før pynter du som du vil og bruker du kjøkken. Du bestemme sjølv hvis du vil bruk fra skolen eller private tingene. Her er ganske enkelt og fin bord ;)



Annenin yeri :-) - Der er mamma sin plass :-) 
Yemek hazır gelmişti biz ısıtıp servis masasına koyduk onlar kilisedeki törenden geldiklerinde. Yemek sonrası tatlı ve pastaları da aile kendi arasında görev paylaşımıyla yapmış. Şimdi diyeceksiniz madem arkadaşısın sen niye davetli değilsin? Burda bu tarz vaftiz, düğün tarzı kutlamalarda en yakın öncelik aile bireyleri olmak üzere davet ediliyor. Bu yemekte toplam otuz kişi civarı insan vardı. Bebeğin ailesi, iki tarafın büyükleri, anne-babanın kardeşleri çocuklar vs. Tam bir aile yemeği ve kendi aralarında eğlence, sade ve anlamlı.

Maten var klar vi bare varmte opp og servert nar dei kom fra kjrke. Familie lagde seg desert og kakene sjølv. Slik at blir mye koselige og økonomisk. Slik selskapene blir ofte inne familie. Dei var rundt 30 mennesker med ungana. Først og fremst familie, ungana og noken gode vennen. Ganske greit en familie selskap, koselig og full av gode mening.


Çeşit çeşit pastalar - Her er masse gode kaker nam namm

İşte küçük Leni'nin vaftiz pastası..

Ben, Leni ve annesi :-) - Meg, Leni og mamma si :-) 

Biz ortalığı toparlarken Leni'nin iki ablası ve arkadaşları misafirlere şarkı söylemeye başladı. İki ablası diyorum cünkü Leni ailenin dördüncü üyesi. Norveçliler genelde geniş aileyi seviyor ve çocuklarıyla güzel zaman geçirmesini. Bu tarz kutlamalarda da öncelik tabi gene milli kıyafetlerinde. Küçüklerde de ayrı bir tatlı duruyor bence :-) 

Mens vi bgyntte ta oppvasken to søster til Leni og vennene deres bgyntte synge til gjestene. Leni er fjerde unga i familien. Nordmenn liker seg stor familie og bruk god tid for ungana sine. Og selvsagt sann type selskapene dei velger først og fremst national dragg som heter 'bunad'. Synes jeg mye søtere med minste ha pa seg :-) 


Bu arada yemek okuldaydı dedim. Öyle sıkıcı bir yer gelmesin aklınıza, işte bazı kareler. Küçük bir sahne, çocukların yaptığı duvar süslemeleri ve tertemiz düzenli bir mutfak. Okulda normalde çocuklar giristeki askılara asıyor ceketlerini ve içeri terliklerini giyiyorlar. Evet okula ayakkabıyla girmek yasak. Öğretmenler de terliklerini giyiyor ya da galoş. 

Som eg har sagt selskap var i skolen. Men ganske fin inne og ikke kjedelig. Ungana pynte pa veggen, rein og fin kjøkken og god plass.. Og det er ikke lov a ga med sko inne. Ungana har med seg tøfler eller sandale som bare bruk inne. Slik at holde seg rein inni skolen. Samme med laereren og.





Yukarıdaki tablo ilgimi çekti, mutfakta asılıydı.. Yiyecek ve sağlık dersi alan son sınıf öğrencilerine aitmiş (yani bize göre sekizinci sınıf oluyor). Her grupta yer alan öğrenci üzerine düşeni yapıyor ve bu ders notu oluyor. Yani kısacası mutfak onlardan sorumlu. Tabi bir görevli var gene mutfakta ama sürekli değil. Bulaşıkların yıkanması, yerleştirilmesi, mutfağın genel düzeni o gün listede ve grupta adı geçenden sorumlu. Buradaki okullarda hayata hazırlama her zaman ön planda!

Den listen var interessant. Det var betyr var at hvem som har 'mat og helse' fag dei har ansvar i kjøkken. Ganske fint. Og tror de far karakter fra den fagen med sann ansvar. Oppvask, ligge tingene plassen igjen, kjøkken rutinar etc. Her er skolen gjør klar ungana til liv.

Akşam olduğunda herkes getirdiği pastaların kalanlarını toplayıp götürüyor böylece hiçbirsey çöpe atılmıyor biz de az bulaşık kalıyor. Yemek toplam 3-4 saat sürdü bittiğinde biz de yorulduğumuzu anladık. Zaten misafir gidince ev sahipleri de yardım ediyor 'aman üzerim kirlenecek' lafını duymazsınız kimseden. Beyler çöplerden ve masalardan sorumlu, bayanlar da biten bulaşıklarin yerleştirilmesinden, çocuklar da aradaki getir götür işlerinden. Herşey bittiğinde arkadaşımız gayet memnun ve yardımlarımız için şükran doluydu. Ben oldukça eğlendim ve yeni bir deneyim oldu, yediğim pastaları saymıyorum bile :-)

Nar dagen ferdig alle tar meg seg at med kakene og blir ikke bos og mindre oppvask. Selskap var 3-4 timar men merkte at eg var trøtt nar ferdig med alt. Men nar gjestene reist ungana og vaksen alle hjelper hverandre og blir fort rydde opp. Sluttning vennen min var veldig takknemlig og fornøyd med var hjelp. Og jeg koste meg og ble ny opplevelse for meg, skal ikke si hvor mye spist kaker :-)

4 Ocak 2014 Cumartesi

Yine bir cumartesi kaçamağı

Savunun indirim biz geliyoruz! Daha önce de burda olan müthiş indirimden bahsetmiştim. Yeri geliyor %70-90 lara kadar iniyor fiyatlar. Ama ne zaman, noel ve yilbaşı tatil haftası biter bitmez, haftaya kalırsan bişeycik bulamazsın. İşte biz de Elif ile taktık çantamızı kolumuza düstük Sogndal yoluna. Planımız, alışveriş yapmak ve yeni açılan sahibi türk olan italyan restoranına gitmek. Bir hoşgeldin demek lazım yeni gelmiş vatandaşımıza. Sonuçta şurdaki iki yerleşik türk olarak meraklandık kimmiş neciymiş incelemek lazım :)

Na er det tilbud tid! Da jeg og Elif ma ta en tur til Sogndal og kosa litt med hanling. Og selfølgelig treffe med den tyrkisk mann som apne ny restorangen heter 'Den Gamle Nabo' i Sogndal. Vi har mange spørsmal, hvem er du, hvor du fra. Fordi eneste her vi er bare to turkar og vi ma passe pa plassen var :-) Hah bare tulla..

Sabah otobüsüyle gittik Sogndal'a. Özel arabayla yarım saat süren yol bizim gözlüklü sakin şoförümüz sayesinde oldu 45 dk. Yahu bu norveçlilerin hepsi sakin arkadadaş :) Ama sorun yok bütün gün bizim. Yol boyu çene çaldık, senede bir gördüğümüz yeğenlerimizdi seyahat konusu. O başladı Doğa, Bora, Dila ben devam ettim Bade de Bade :) Aaa geldik, sohbet konumuz tatlı olunca zaman da çabuk geçti..

Egentlig Sogndal veien bare halv tima men som vanlig en nordmenn busssjafør ogsa veldig roleg og den tar øver 45 min. Ja ja vi har god tid da vi bgynnte skravle om den minstene i familien var, søsken barnene vare..

Ve biz alışverişe dalar.. Birden acıktığımızı farkettik ve hemen gittik bizim restorana. Kasadaki genç İsvicre'den gelmis Marakko asıllıymış biz siparişi verdikten sonra patronuna haber verdi. Ve Muhammed bey ile tanıstık. Aslen İsviçre doğumlu ailesi Ankara'lı imiş. Yaklaşık yirmi senedir de Trondheim'de yaşamış. Trondheim Norveç'in en büyük şehirlerinden biri. On bine yakın türk varmış. Biz onu dinlerken beklenen soru geldi 'Allah aşkına burası çok kücük bir yer ne yapıyorsunuz burda, nasıl zaman geçiriyorsunuz?' Passsss bu soruyu geçiyoruz :)

Og starter vi a handle. Eg skal ikke sei hva har vi kjøpt men vi er sulten na! Pa tid a besøk tredje turkar :) Vi kom i restorangen sitte og bestiltte mat. Mens vi venter har spør etter den tyrkisk mann. Ja der han kommer. Han heter Muhammed. Han født i Sveits og bodde nesten 20 ar i Trondheim. Familie si fra hovestad til Tyrkia Ankara. Trondheim veldig stor plass forantil Sogndal og ikke minst Gaupne. Da han ogsa spørt oss samme spørsmal som alle har gjort 'Hva dikka holde pa med her i Gaupne?' Hah ikke spør engang :)

Muhammed bey geleli üç ay olmuş. Kendisiyle beraber yeğeni de varmış iş sahibi olarak. Ama alışabileceğini sanmıyormuş, şive ve insanların Sogndal'da zor olduğunu söylüyor. Mmmm kem küm sanırım haklı :) Sonuçta bizim yaşadığımız yer olan Gaupne'de 2-3 bin kişi yaşıyor, Sogndal'da ise 7-8 bin kişi. Hah hepsini toplasan Köprübaşı (memleketimiz) anca eder. Öyle ya zamanında burdan İstambul'a gelen misafirler de öyle demişti Taksim'de yürüyen insanları görünce 'Aa bütün Gaupne burda sanırım!'..

Det ble tre mane siden Muhammed kom til Sogndal. Han sier at dialekt er veldig vanskelig her og etter Trondheim der var liten plass. Ja ja Sogndal er bedre forantil Gaupne. Spørs hva du holder pa med :)

Elif ile kebabın tadına bakmak istedik, gayet yakındı. Yakındı diyorum çünkü Norveç'te bazı yerlerde kebap satılıyor ama kalın kesilmiş et yeşillik ve yağlı bir şeyi kebap diye veriyorlar eline. Bir defa Drammen şehrinde yemiştim (yiyemedim yani) bir daha da burda kebap adını ağzıma almıyorum. Ama Muhammed beyler artık işin inceliğini ögrenmiş ki çok yaklaşmışlar. Zaten aynı tat olmuyor cünkü burdaki koyuncuklarda yağ yok :) Nerde bizim löp löp yağlı döner etleri.. Neyseeee...

Elif og eg har spist kebap, det var mye bedre forantil som eg har spist i Drammen. Men likevel selvsagt var ikke samme som Tyrkia. Men her sauene har ikke fett dao blir ikke samma smaks, ikke sant :)



Yemeğimizi yedik tam kalkıcaz 'Daha tatlılar gelecek, gitmeyin!'. İşte misafirperverlik, özlemişiz vallahi. Cünkü Norveç'te kesinlikle bulamayacağınız tek şey!! En tanıdığınızın bile yerine gidin asla indirim veya ikram beklemeyin, iş başka arkadaşlık başka burda. Ama sırf hayırlı olsuna gittiğin biri türk ise en azından içeceklerin tatlının ücretini almaz sizden. Bu arada yediğim en enfes tiramisu idi ikram edilen tatlı. Uzun zamandır yapmaya çalıştığım ama beceremediğim favori tatlardan biri. Neyse tüyoları da aldım, bir dahaki denemem bu yönde olacak. Hatta uğraşmıcam gidip yerinde yiyeceğim :)

Han var veldig gjestfri som en tyrker. Her Norge er ikke samma. Likevel du kjenne en vennen som har butikk eller kafe betaler du. Men som oss trefte en andre tyrker de vil virkelig vise at hjertelig velkommen da far du noke spandere. Vi ferdig med maten skulle reise men nei, da kom desert og kaffi! Han var utrolig snill og eg var veldig glad at fatt favori søtsakingen min, tiramisu! Den var also soo gode og lett mmm nam nammm... Eg har prøvde laga mange gang men gid ikke meire og bare reise her og eta.

Afiyetle yediğimiz yemekten ve tanışma faslından sonra kalan alışverişe devam etmek için döndük yegane alışveriş merkezimize. Ne çabuk akşam oldu, ootobüs durağından el salladık geride kalan dükkanlara.. Başka zaman yine görüşmek üzere! Otobüs oturduğumuzda anladık ne kadar yorulduğumuzu..

Etter gode mat og desert og gode skravling vi forsett med handling. Men men tiden er ute na ma vi hjem. Ha det kjaere butikkar ses neste gang! Nar vi sitte i bussen kjønt at vi var saa trøtt. Men det var verd pa det. Oiii har eg sagt at vi trefte med min crayz boss Gunnhild i butikken. Hun var also pa handling etter trening klaer. Lykke til kjaere sjefen, eg ogsa bestemme mange gang at skal trene men blir ikke det hehehee ja ja har god tid :)



Bu arada restoranın adı 'Den Gamle Nabo' anlamı 'eski komşu' demek. Kendilerinde tekrar hayırlı olsun diliyorum, Allah işlerini denk getirsin ki burda kalsınlar bize de selam verecek kişiler olsun..

Eve geldim gün bitti mi hayır! Anne Merethe'nin kızının vaftiz törenine yardım etmeye başladım bugünden. Hazırlanan yere gittik beraber akşam ve pastaları yerleştirdik dolaba. Detaylar yarın.. Yarın bol şans küçük Leni :-) 

Etter kom hjem jeg og Anne Merethe reist til ungdomskolen og sett kakene pa plassen for i moro. İ moro lille jenta si skal dap og skal skrive meire om det. Lykke til lille Leni :)




3 Ocak 2014 Cuma

Hava durumu!

Allah'ın sevdiği kullarından biri olduğuma kanaat getirdim gene. Çok şeyde beni deniyor, yol ayrımlarına sürüklüyorsa da bazı konularda net dualarım kabul oluyor. Kabul olan duamı ise bu kış yaşıyorum!

Yani öyle romantik şeyler yazmayacağım daha gerçekçi birşey, kar yok :-) Şaka gibi dimi! Her sene -17 lere kadar olan soğuklara geçen sene mayısta yağan kar da eklenince isyan etmiştim. Mayıs ikinci haftası Türkiye'ye geldiğimde Norveç ile yaklaşık 30 derecelik fark yaşadık. Karlı havadan ülkemin sıcağına gelince 'neden' dedim, 'Neden beni hava durumuyla sınıyorsun?'.. Bu açıdan bana acımasını istedim ve sonuç, bu sene sadece bir hafta kar gördük :-) Tamam dilimi ısırıyorum hemen. Gaupne'de bir ilk yaşıyorum kaç haftalar hava artı derecede ve kar yok. Tabi ki sabahları gene karanlık ama olsun kreşe giderken yüzümüze çarpan keskin soğuk yok en azından, şükür ediyorum sana Allah'im..

Bu kapalı havada ne yapılır en güzel, kitap okumak. Dün gece yaptığım yürüyüşten sonra bu akşam biraz okumaya karar verdim. Bu kitabı bana burdaki çok okuyan arkadaşım Mariann vermişti yaklaşık iki sene önce. Önce yazarın adını görünce afalladım, Orhan Pamuk! Norveççeye çevrilmiş bir kitabı, 'Det tause huset' , 'Sessiz ev'. Cünkü norveççe çok da yaygın bir dil değil. Ama bir o kadar da gururlandım. Tabi kitabı hala bitiremedim o ayrı neyse şimdiki planım kitabı okumak ve cümle yapılarına dikkat etmek.



Yarın cumartesi ve biz Elif ile ünlü yılbaşı sonrası indirimlerdeki ürünleri süpürmeye gideceğiz! Pazar günü ise arkadaşım Anne Merethe'nin kücük kızı Leni'nin vaftiz törenine yardıma gideceğim. Gaupne'den haberler devam edecek..